15 Eylül 2018 Cumartesi

SAHİP OLUP DEĞERİNİ BİLMEDİKLERİMİZ

Veya değerini bilmeden sahip olduklarımız. Parmaklarımız mesela, kaç defa düşünürüz ki parmaklarımızı hayat boyu. Dün başıma gelen ve bir an şok etkisi yaratıp günümün geri kalanını büyülü bir şekilde geçirmeme neden olan olaydan sonra parmaklarımı ne kadar sevdiğimi anladım:


Olay başıma gelmemiş de olsa günümün geri kalanını o anlık tesadüfi hareketim olmasa nasıl ve nerelerde geçireceğimi ve Aziz Baş komiser gibi parmaklarımı ne kadar özleyeceğimi düşünerek geçirdim. Sonra birkaç gündür kafaya çok taktığım bir takım olayları ve sebepsiz iç sıkıntılarımın bir anda nasıl anlamsızlaşacağını... Parmaklarımı kaybetsem hayatımın nasıl bir anda yön değiştireceğini, artık bambaşka şeyler konuşulmaya başlanacağını, hayat planlarının nasıl 180 derece dönebileceğini, vs...

Etrafımızda o kadar çok çevresini umursamayan ve düşünmeyen insan var ki. İlla kötülük yapma düşüncesiyle değil ama bütün o incelikleri hayattan geçerken törpülenmiş ve tüm o empati yetenekleri kaybolmuş insanlar yığını. Olayı Cezayir asıllı Portekizli adama anlattığımda o da şoka girdi. Dakikalarca olayı düşünüp kendine söylenerek hayıflanıp durdu. Ama ne faydası vardı olay gerçekleşmiş olsaydı.

Velhasılı kelam hayat güzel tadını çıkarına filan bağlamayacağım olayı ama hayat yine de şaşırtıcı, insanı bir anda şoka sokabiliyor. Hemen farklı olasılıkları düşünüp orada olmayabileceğini, geçmişte yapabileceğin ufacık bir şeyin devamındaki senaryoyu da bütünüyle değiştirebileceğini, içinden geçen kötü bir düşüncenin bu kötülüğü doğurmuş olabileceğini kendi kendine düşünürken olay gerçekleşmediği için verilmiş sadakam varmış ile teselli buluyorsun.

Bütün bu kafa karıştırıcı olasılık hesapları çılgınlığı herhalde kadere teslim olmamakla ilgili. Bu da başlı başına bir yazı konusu zaten, illa ele alırız gelecekte.

7 Eylül 2018 Cuma

HİÇ UNUTULMAMASI GEREKEN SORU: NEDEN VARIM?




Var olmak ağır bir şey, bazı zamanlarda hayatın bütün o ağır yükünü omuzlarında hissetmek...
Durup dururken gözleri dolmak, durup dururken değil tabii ki düşüncelerimiz ile kendi kafamızda yarattığımız dünyanın kendi omuzlarımıza yüklenmesi sonucu...
Hal bu ki öyle değil hayat belki de, belki de bizim öğrenimlerimiz, tecübelerimiz, görgümüz, eğitimlerimiz sonucu edindiğimiz izlenimlerin dışında bambaşka bir hayat var:
Hiç endişelenmememiz gereken, tüm sanal korkularımızı bir tarafa bırakabileceğimiz ve o popüler ve çok başka anlamlara çekilmesi muhtemel özgürlük kavramını kullanmak istemiyorum ama, feraha erdiğimizi hissedebileceğimiz bir dünya var önümüzde.
Çünkü hayatın bizim hiç bilmediğimiz ve belki de hiç anlayamayacağımız ve her şeyi yerli yerine koyan ve bizim elimizden geleni yapmaktan başka sorumluluğumuz olmayan bir dinamiği var.
Ahmet Hamdi' nin sık sık kullandığı ve hayatın içindeki gizemi iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayan o kavram, zemberekler tanımlanamaz şekilde dönmeye devam ediyor.
Bu da diğer bir muhteşem Ahmet Hamdi kavramını aklımıza getiriyor: Muhayyile.
Yani popüler deyimle hayalgücü...
İşte o hayatın katlanılamaz yükünü hafifleten ve gerçekten de çok basit ama irade gerektiren gerekliliklerini yerine getirdiğiniz zaman sizi gökyüzünde uçuyormuş hissi ile yaşatan hayalgücümüz. Bu blogdaki güç kaynağımız sadece hayallerimiz.
Olmasını hayal ettiklerimizi yazmak, bir dua gibi aslında...
ve geride kalacak olanlara belli sebeplerle söyleyemeyip, zamanı geldiğinde bilmeleri için bir hatırat.
Sonraki yazımız da bu belli sebepler üzerine olsun işte...